11 Kasım 2009 Çarşamba

ICP 3rd Photography and Video Trienneal

Uzun zamandır yeni bir fotoğrafçıyla ilgili blog yazmadığım için bu sefer birden fazla fotoğrafçıyı buraya konu edeceğim.

ICP Trienal'i ile 3 sene önce New York'a gitmemle tamamen tesadüf eseri tanıştım. 2006 Aralık ayında Thomas Ruff'un da (ki bu yüce insana da ayrıca bir blog ayırmayı düşünüyorum) bulunduğu bir çok başarılı fotoğrafçının bulunduğu serginin başlığı "Ecotopia"ydı. Bu sefer Trienal'in başlığı "Dress Codes". Küratörler ise Kristen Lubben, Christopher Phillips, Carol Squiers ve Vince Aletti. İlk bakışta dikkati çeken unsurlardan birisi katılımcı sanatçıların tamamına yakını kadın. Ayrıca bu seneki katılımcılar arasında bir Türk fotoğraf sanatçısı Pınar Yolaçan da bulunuyor. Çok da uzatmadan katılımcılar arasından ilgimi çekenlere geçiyorum:

Cao Fei:

Çinli bir sanatçı. ICP'de sergilenen işleri dışındaki birçok işi de Trienal'in başlığına oldukça uygun. Özellikle Cosplayers serisi ve bunu takip eden Cos-Cosplay ve Un-Cosplayers serileri oldukça başarılı. Bilgisayar oyunlarındaki karakterlerin kıyafetlerine bürünerek gerçek dünyayı da kendi hayal dünyalarının bir parçası haline getiren genç insanları fotoğraflalıyor. Günlük yaşamımızda karşılaşmamız olası olmayan durumları gösteren bu fotoğraflar; Sontag'ın da sıklıkla üzerinde durduğu; fotoğrafın sürreal yanını çarpıcı bir şekilde ortaya çıkarıyor.




Fei'nin ICP'de sergilenen işleri ise Second Life'ta birkaç genç web-tasarımcısı ile yarattıkları RMB isimli metropolde düzenlenen sanal bir moda çekiminin fotoğrafları. Çekimler için bir Second Life programcısı Alexander McQueen, Hüseyin Çağlayan gibi birçok modacının şovlarında kullanılan dekorları Second Life'a uygun bir şekilde modifiye etmiş. Aslında bir bakıma Cosplayer serilerinin devamı olarak görmek de mümkün bu işi.


Olga Chernysheva:

Kısa süre önce Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisinde bir sergisi bulunan Chernysheva da ICP'de işi bulunan kadın sanatçılar arasında bulunuyor. Moskova'daki metro çalışanlarının siyah beyaz portrelerinden oluşan On Duty serisi ile sergide yerini alıyor sanatçı. İşlerdeki tavır genel olarak Rusya'da çöken sosyalist rejimin ağırlığının hala sürdüğünü betimler şekilde. Askeri üniformaları andıran kıyafetleri ile gayet soğuk bir ifadeyle ve atalet içinde güvenlik kameralarını izleyen işçiler adeta bir anti-sosyalist propagandanın parçaları ve çöküşün imgeleri haline geliyorlar.


Stan Douglas:


Trienal'in nadir erkek sanatçılarından olan Douglas'ın fotoğrafları nostalji ve post-modern dönemin sıklıkla karşılaşılan bir üretim yöntemi olan pastiş öğelerini taşıyor. Fotoğraflar bazı yakın tarih olaylarının yeniden canlandırılmış fotoğrafları. Fakat o günün teknolojilerinin el vermeyeceği bir teknoloji ile daha keskin ve net bir şekilde.


Jeremy Kost:

Kost da sergideki erkek sanatçılardan bir başkası. New York'un underground gece hayatını Polaroid makineyle belgeliyor. Aslında gece hayatından çok özellikle homoseksüeller, travestiler, transeksüeller ve drag queen'ler gibi toplumda oldukça uç noktalarda görünen insanların gece hayatında kendilerini ifadelerini görüntülüyor. Bu Polaraidlerin arasında zaman zaman Paris Hilton, Courtney Love gibi ünlülerin de görüntüleri dikkat çekiyor ve iki farklı uç noktayı tek bir estetikte birleştirip aradaki sınırı bulandırıyor.




Richard Learoyd:


Az erkek sanatçı var diyip de daha şimdiden üçüncü erkek sanatçıya geçmiş olmam biraz çelişki yarattı sanırım. Learoyd'un fotoğrafları hem tavır olarak hem de teknik olarak açıkça 19. yy portre fotoğrafçılığına göndermede bulunuyor. Oda büyüklüğünde bir Camera Obscura olarak bir adet üretilen fotoğrafların büyüsel bir atmosferi var. Fotoğraflar oldukça büyük baskılar olduğu için fazlasıyla detaylı. Antika denilebilecek bir teknik kullanan Learoyd'un fotoğrafları bir yandan günümüzün hızla üretilen, çoğaltılan ve tüketilen görüntülerine tepki niteliği de taşıyor olabilir. Fotoğraflardaki estetik son zamanlarda oldukça popüler olan "lomografi"nin veya "snapshot" estetiğinin de bir takım estetik özelliklerini taşıyor (vignette, düz beyaz fon vb.). Fakat bu tavırda bulunmayan bir keskinlik, çoğaltılamazlık ve keskinliğe sahip.




Anne Morgenstern:


Morgenstern'in fotoğrafları Suriya'de yaşayan Filistinli gençlerin terk edilmiş bir mülteci kampında spontane hareketlerini görüntülemiş. Fotoğraflardaki amaçsızlık ve görsel olarak güncel moda fotoğrafçılığını taklit etmesi ve diğer bir yandan da Orta Doğu ile ilgili haber fotoğraflarına atıfta bulunması medya'nın yarattığı kültür içinde bu insanların yaşadıkları zorlukların nasıl önemsizleştiğini ve eriyip gittiğini vurgular biçimde.




Wangechi Mutu:

Kenya'lı sanatçı Trineal'e The Ark Collection isimli serisiyle katılıyor. Seri popüler kültür (moda dergileri, hip-hop kültürü, pornografi, erkek dergileri vb.) tarafından yapılandırılmış zenci kadın imajlarının biraraya getirilmesiyle oluşturulmuş kolajlar. Bu kolajlar özellikle zenci/afrika kökenli topluluklarda -daha doğrusu onlar için- oluşturulan kadın imgesinin birbiriyle kesişmiyormuş gibi gözükebilen farklı kültürel katmanlarda aslında nasıl da birbirleriyle etkileşim halinde olduklarını ve kadın bedeninin arzu nesnesi olma durumunun hiç değişmediğini gözler önüne seriyor.






Hank Willis Thomas:

Thomas Özellikle Birleşik Devletler'de yaşayan siyahi kesimin reklamlardaki temsili ile siyah amerikalıların tarihi arasında bir bağ kuruyor fotoğraflarında.




Benim özellikle dikkatimi çeken ve bu Trienal kadrosunda ilk defa gördüğüm fotoğrafçılardan dikkatimi çekenler hakkında kısaca bir bilgilendirme yapayım dedim. Bu katılımcılar dışında ayrıca Barbara Krueger ve Cindy Sherman gibi iki dev isim de işleri sergilenecek sanatçılar arasında. Ek olarak Türkiye'den Pınar Yolaçan Trienal'de ülkemizi temsil ediyor =)

Diğer katılımcılar için bakınız.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Taklitlerinden Sakınınız - Jan Saudek

Yaşayan bir efsane olarak değerlendirebileceğim Jan Saudek. Sanat fotoğrafının sanırım 50lerden beri hala oldukça sık taklit edilmeye çalışılan isimlerinden bir tanesi. Hem fotoğraflarına seçtiği konuları ele alış biçimi, hem de kullandığı teknikler günümüzde hala "simüle" ediliyor. Kendisinin bundan 40 yıl kadar önce analog yöntemlerle oluşturduğu estetiği günümüzde birçok amatör, hatta bazen profesyönel fotoğrafçılar dijital ortamda tekrar üreteriyorlar. Benim merak ettiğim acaba kimi taklit ettiklerinin ya da aslında burda daha önce de söylediğim gibi "simüle" ettiklerinin ne kadar farkında bu insanlar?

Nan Goldin, Francesca Woodman, burada daha önce bahsettiğim Andres Serrano, Jan Saudek, Andre Kertesz, Man Ray, Hans Bellmer ve belki şu anda aklıma gelmeyen birkaç fotoğrafçı daha... Kendilerince oldukça aykırı ve farklı tatlar yakalamış ve sıkça taklit edilen fotoğrafçılar. Bunların dışındaki fotoğrafçıların da çok keskin farkları olmadığını söylemiyorum bu arada yanlış anlaşılmasın. Fakat benim gözlemim en çok taklidi olan sanatçıların bunlar olduğu. Ve ne yazık ki çok bilinçsiz bu.

Türkiye özelinde örnek vermek gerekirse mesela benim Saudek'i en çok taklit ettiğini düşündüğüm fotoğrafçılardan bir tanesi Mehmet Turgut. Muhtemelen kendisi Saudek'ten haberdardır ama onu taklit etmeye çalışan onlarca belki yüzlerce Türk amatör zavallı acaba biliyorlar mı Saudek kimdir? Umarım geç de olsa öğreniyorlardır.





2 Temmuz 2009 Perşembe

İkonografiyi Yıkmak, Tarihi Çarpıtmak, Felsefe Hepsi Burada Andres Serrano'da

Yine oldukça popüler bir fotoğrafçıdan bahsetmek istiyorum. Andres Serrano'nun en sevdiğim yanları başlıkta da belirttiğim gibi fotoğrafın önemli yanlarından biri olan yanıltıcılığını çok ilginç bir, oyuncaklı bir şekilde kullanıyor olması. Tarihin, popülen kültürün ikonlaştırdığı olguları öyle bir şekilde görselleştiriyor ki kendisi tepki almaması mümkün değil. Farkında olmadan belki de birçoğumuzun hatta birçok insanın bildiği aynı seriye ait 2 fotoğrafı Metallica'nın Load (Blood And Cemen III) ve Reload (Piss And Blood) albümlerinin kapağında yer aldı. Bu fotoğrafları dışında sanırım en popüler serisi America. Ayrıca 20 yy en önemli düşünürlerinden biri olan Foucault'nun çok önemli eserlerinin birinden yola çıkarak hazırladığı A History Of Sex de hatırı sayılır serilerinden.

Bu çılgın adamın oldukça provokatif birkaç fotoğrafını hemen paylaşayım eğer ilginizi çekerse zaten internet derya deniz:


The Morgue (Death by Asphyxiation) born 1950


Piss Light


America, Camilia Hassan, Administrative Assistan of the Imam


America, Snoop Dogg


A History Of Sex, Leo's Fantasy

12 Haziran 2009 Cuma

Photography for Dummies / Joel-Peter Witkin

Yeni hizmetimin bu sayısında aslında oldukça popüler fakat ne yazık ki ününü çektiği fotoğrafların arkasında yatan felsefe ve süreçten çok -yeni yetme "fotoğrafçılar" yüzünden- çektiği "şey"lerin ilginçliğinden alan bir fotoğrafçıdan bahsetmek istiyorum.

Joel-Peter Witkin ölülerin, uzuvlarını kaybetmiş (veya doğuştan engelli) insanların, ucubelerin (cüceler, sakallı kadınlar vb.) fotoğraflarını pitoresk bir şekilde fotoğraflar. Analog görüntüleme teknikleri kullanır. Çok emin olmamakla birlikte sanırım kullandığı teknik daha çok "gelatin silver print" (türkçesi nedir bunun) ve (şüpheli olmakla beraber) "daguerrotype". Ayrıca tasvirlerinde sıkılıkla sanat tarihsel referanslarda bulunur. Bu aslında açıkça bir göstergedir ki Witkin'in burada amacı ilginç, hatta garip ve ilgi çekici bir imge oluşturmakdan çok; fotoğraf, toplumsal yaşam ve kendi enteresan (gerçekten çok acayip bir insan kendisi) personasının toplum içindeki konumuyla ilgili bir ifade yaratmaktır.

bunlar da fotoğraflar:


History of the White World: Arabia (2008)

Reality is an invention Balthaus (2008)

Prom Foto, Bogota (2008)

Ars Moriendi (2007)

The Raft of George Bush (2006)

Objects near a Window, Paris (2007)

PS: Fotoğrafçı arşivini benimle paylaştığı Murat Germen'e teşekkür ederim. Siz de ediniz.

31 Mayıs 2009 Pazar

Yeni Hizmet Vol. 1 - LAURA HUGHES

Bu blog'a fazla birşey yazmadığımı ve çok yalnız bıraktığımı fark ederek geçenlerde hard disc'imi karıştırırken Sabancı Üniversitesi'ndeyken fotoğraf hocam olan çok değerli Murat Germen'in benimle paylaşmış olduğu fotoğrafçı arşivine gözüm takıldı ve çok hoşuma giden daha önce dikkatimi çekmemiş bir takım fotoğrafçılar keşfettim.

Sonra düşündüm neden topluma faideli bir proje haline getirmeyeyim ki ben bu arşivi. Ben de hocama da danışarak arşivini blog'umda yayınlamak istediğimi bunun onun için sorun olup olmayacağını soran bir mail attım. Kendisine buradan çok teşekkür ediyorum bana bu fırsatı verdiği için ve ilk fotoğraf sanatçısıyla açılışı yapmak istiyorum.

Laura Hughes

"In 1998, Laura Hughes began photographing a series of nudes and landscapes with an SX70 Land Camera.

Her current work incorporates the use of Polaroid and digital video creating compelling images suggestive of modern surrealism. Laura was awarded her first solo show in 2001 at One Front Gallery in New York City and has been included in many group shows.

Born in Cleveland, Ohio and a graduate of The University of Michigan, Laura Hughes lives in New York City." *

Bu kısa girişten sonra fotoğraflarının en çok ilgimi çeken yanı tabi ki de konvansiyonel fotoğrafçılığın oldukça dışında bir estetik kullanması ve mecra olarak daha çok polaroid ve dijital vidyo gibi görüntüleme tekniklerini seçmesi. Fakat buna rağmen bu mecraların insanlara sunduğu genel geçer estetiği çok daha farklı bir şekilde kullanıyor olması etkileyici. Örneğin nü fotoğraflarda daha çok görmeye alıştığımız herhangi bir erotik veya nü estetikten oldukça farklı bir ifade söz konusu. Spontanlık ve kurgu, gerçek ile hayal arasında gidip gelen bir görsellik yakalamış. Tabi ki bu tavır sadece nü fotoğrafları için geçerli değil. Diğer serilerinde de benzeri bir tavır söz konusu. Neredeyse fotoğrafların hiçbirinde bir odak noktası ve keskin bir netlik yok. Bu durum 19 yy. oldukça sık kullanılan soft focus (bkz. Julia Margeret Cameron) olayını da devreye sokarak benim için fotoğrafın evrimine de bir gönderme olarak bambaşka bir keyifle izlememi sağlıyor fotoğrafları.

Ecnebilerin değişiyle let images do the rest of the talking.






1 Nisan 2009 Çarşamba

12 Mart 2009 Perşembe

seksi ve tehlikeli





PSYLOCKE... Kendisi X-Men okumaya başladığımdan beri en sevgili bayan karakterim; genele vurulduğunda ise en favori ikinci karakterimdir (Cyclops'tan sonra). Yazıktır ki ölmüştür kendisi. Gerçi resurrect oluyor galiba, ama o eski tadı vermez kuvvetle muhtemel.